Hasan ÇAĞLAR


Pişmiş Aşa Su Katılmaz!


Lüks bir otelin eski aşçısı işi bırakmıştı ve onun yerine de yeni bir aşçı alınmıştı.

Onun işe başlaması ile otelin müşterileri artmıştı. Aşçının özene bezene yaptığı çorbalar herkesin beğenisini kazanmıştı.

Aşçının şöhreti her tarafa yayılmış, müşteriler artmış ve artık otelin lokantasında çorba yapmaya tek aşçı yetişemez olmuştu. Otele yeni bir aşçı daha alınmaya karar verildi.

Otelin aşçısı çorbayı güzel yapabilmek için pazardan aldığı malzemeleri itina ile hazırlıyor, özenle pişiriyordu. Yalnız bir akşam yemeğinde müşterilerin suratlarında memnuniyetsizliği fark etti.

Müşterilerin yüzlerinde her zamanki memnun tavır gitmişti. Ne olduğunu anlayamamış, çok şaşırmıştı. Bu memnuniyetsizlik gün geçtikçe artıyor, müşteriler azalıyordu.

Çorbadan bir kaşık alan her müşteri suratını ekşitiyor, yüzünden memnuniyetsizlik okunuyordu.

Çorbayı her zamankinden daha fazla itina göstererek pişiren aşçı müşterilerin azalmasına ve oteli asık suratla terk etmelerinin nedenini çözemeyen aşçı işlerini bitirdikten sonra bir tabak çorba da kendisi alarak masaya oturdu.

Kaşığı ağzına götürdükten sonra bir sorun olduğunu o da anlamıştı. Malzemelerini özene bezene hazırladığı halde çorbada bir şeyler yanlış gitmiş ve tadı kalmamıştı.

Çorbasına sonradan su katıldığını fark etti.

Hem oldukça suluydu hem de tat ve lezzeti önceki yaptığı diğer çorbalar gibi değildi. Müşteri yoğunluğu artınca otele sonradan alınan aşçı, önceki aşçının çorbalarını kıskanmış, ona "sen çorba yapma" diyemediği için de lezzetini kaçırmanın yollarını aramıştı. Sonunda çorbanın lezzetini kaçırmak için her akşam pişirilen çorbanın içine gizlice su katıyordu.

Katılan su hem çorbanın hem de müşterilerin ağzının tadını kaçırmıştı. Kimin aklına gelirdi ki, sonradan gelen aşçı öncekini kıskandı da böyle yaptı?

İşte böyle; bazı insanlar iyi işler yapmak için gecesini gündüzüne katarak çalışır, gayret eder ve ortaya leziz bir çorba çıkarır. Onları kıskanan bazı kıskanç insanlar da bu lezzetli çorbayı veya onun yaptıklarını bozar. Çorbanın lezzetli olmasını engellemeye, ateşini söndürmeye çalışır.

Şayet nefesi ateşi söndürmeye yetmezse, ya ateşe kendisi de biraz odun atarak yemeğin yanmasını sağlamaya çalışır, ya da pişmiş yemeğe su katar ve tadını bozar. Böylece hayırlı iş, lezzetsiz bir işe dönüşür. Ona destek verenler isteksizleşir, herkes elini eteğini çekmeye başlar. Üç-beş insanın sırtına da yük ağır gelince istenen kötü niyet hasıl olur ve o capcanlı, hayat dolu şeyler canlı birer cenazeye dönüşür.

Ortada bir çorba varsa da tabaklar boş gitmez geriye. Yapılan çorbanın ne hayrı kalır, ne harcanan emeğin bir ehemmiyeti. Bazı insanlar da pişmiş aşa su katmak için kullanılır. Bazen o kişi de bilmez, kazana döktüğü bir tas suyun ne işe yarayacağını...

Zanneder ki, o suyu dökmese çorba yanacak. Ama onun eline tası tutuşturanların niyeti ateşini söndüremedikleri bu yemeğin yenmemesi için çaba harcamaktır. Kötü niyeti sezmek, ufku açıklara bahşedilmiş bir nimettir.

Bir imtihan vesilesidir aynı zamanda...

 

Siz siz olun, elinizle hazırladığınız çorbanıza başkalarının sizden habersiz su katmasına izin vermeyin.

 

Pişmiş çorbaya su katmaya çalışanlar, durun da hep birlikte ağzımızın tadıyla çorbamızı içelim.