Ali Şevki KARATAŞ


Nerde O Eski Bayramlar!...


İşte tam da bu zaman için söylenmiş bir cümle NERDE O ESKİ BAYRAMLAR

Genellikle bayramlarımızı ; doğası ile insanları adeta deliye çeviren, yeşilin alabildiğince yüksek tonlarda renkleri olan, denizi ile gökyüzüne karışıp meydan okuyan köyümüzde geçirirdik… Uykunun en derin vaktinde bir ses uzanır kulağına "Uşağum bayram namazına kalk"…

Ne güzel bir seslenişti o, tarifi olmayan. Cırcır böceklerinin sesi karanlığı bir müzikal ortama çeviriyordu. Yarı uykulu gözlerle abdest alıp, bayramlıklarımızı giyer, babamla birlikte cami yoluna koyuluverirdik. Sokağımızın tam da camiye çıkış noktasında mezarlar vardı, her geçişimde bir korku kaplardı içimi. Malum küçüklüğün vermiş olduğu bir korkuydu benimkisi…

Oysa rahmeti rahmana kavuşup, orada yatanlar akrabalarımız ve atalarımızdı aslında. Karşılaştığımız köy halkı ile sadece selamlaşırdık. Bayram namazını kıldıktan sonra, çıkış kapısında bulunan caminin avlusunda köyümüzün yaşlıları sıraya girerdi. Bizler de onların elini öper bayramlaşırdık. Kimi bozuk paralar verir, kime küllah haline çevirdiği gazete kağıtlarının içinde şekerler, lokumlar ikram ederlerdi. Sonrasında herkes beline sarılır ve gökyüzünü mermi sesleri ile kaplarlardı. Caminin yanında yaşlıların sohbet ettiği çay ocağında derin uykulu gözlerle sohbetlerini dinlerdik. Tabi şimdi çocuklarımızın veya gençlerimizin davrandığı gibi konuşmak, bir şey söylemek, fikrini beyan etmek...

Aman Allahım asla. Bir şey sorulursa evet veya hayır arasında iki kelam çıkabilirdi ağzımızdan. Bizim oralarda evler bitişik değil aksine herkesin bir hükümranlığı varmışçasına birbirinden uzaklardı. Mezarlıklarımız ise kendi arazilerimizde olurdu. Ailemizden ahirete göçmüş olanların mezarlarını ziyaret eder dualar okurduk. Sonrasında eve yaklaştıkça odun ateşi ile harlanmış sobanın içinden gelen ekmek kokusunun yeri bir başkaydı benim için. Bakkalın açılmasını dört gözle bekleyen ben…. Kepenk seslerini duyar duymaz soluğu hemen bakkalın kapısında alırdım. Koşarken cebimdeki bozuk paraların sesi her adım atışımda neler alabilecek olduğumun sesiydi. Ambalajlı ürünler parmakla sayılacak kadar azdı. Ben de tenekelerde adet işi veya gram işi satılan kremalı bisküvilerden ve yöremizin meşhuru olan bir o kadar da sert sarı kurabiyelerinden alırdım. Kremalı bisküvileri ikiye ayırır , kremalarını alt dişime kazıyarak çıkartıp yerdim.. Hatıratlarım o kadar çok ki sanırım bu kadarını bile anlatıyor olmam, sizlerin de geçmişine yoluculuk etmenize sebep olmuştur diye düşünüyorum. Komşuluk ilişkileri, büyüğünü saymak, küçüğünü sevmek daha yaygındı o zamanlar. Yardımlaşma had safhada idi. Evlerde pişen yemekler komşulara ikram edilirdi. Şimdiki zamana baktığımızda bir çok şeylerin değiştiğini görmezden gelmek mümkün değil. Yine de şunu belirtmeliyim ki ; her dönemin , her yeni bir yılın bayramı o zaman dilimine göre mükemmeldi aslında. Modern çağın getirdiklerine uyum sağlama noktasında olsak da, yine de adet ve ilkelerimizden uzaklaşmamaya dikkat ettik. Bu içinde bulunduğumuz bayrama kadar.

Evet yanlış duymadınız bu bayram eski adetlerin kaybolup, dijital ortamın aktif olduğu, temasın eksildiği , sohbetlerin soğuğa dönüştüğü bir bayram haline dönüştü. Kapı zillerinin çalınmadığı , onlarca çocuğun kapıda poşet açıp şeker beklemediği , davulcuların tokmağına vurarak bayram harçlığı alamadığı , Bayram namazına gidemediğimiz. Höpürdeterek içtiğimiz bir kahvenin anlamın olmadığı bir bayramdan bahsediyorum. Çınarlarımıza gidemediğimiz, el öpemediğimiz , hal hatır soramadığımız, bir takım ziyaretler gerçekleştiremediğimiz bir bayrama dönüştü bu bayram...

Tam da o muhteşem kelimenin vuku bulduğu bir zaman diliminde değil miyiz sizce ?

"NERDE O ESKİ BAYRAMLAR" diyecek olduğumuz.

Günümüzde yaşayan toplumun aklına kazınacak ve asla unutamayacak olduğu bir bayram. Sağlığımız için dört duvar arasına hapsedildiğimiz, örf ve adetlerimizi telefonlara ,tabletlere kurban ettiğimiz bir bayram.

Maske ve cerrahi eldivenlere sıkışmış bir yaşam ile karşı karşıya kaldığımız bir bayram. Covid-19 illeti ile ülkemizi ve dünya ülkelerini etkisi altına alan bu virüs illetinden ne zaman kurtuluruz oda muamma...

Virüs yüzünden kayıplarımız oldu, yüce Allah hepsine rahmet eylesin.

Sağlık sorunu ile mücadele edenlere şifa versin. Ekonomimizde sarsılmalar yaşadık. Bir çoğumuz işletmelerini açamaz hale geldi. Ama yine de inancımızı yitirmedik. Peki böylesine bir virüsü toplum olarak hak ettik mi ? diye sorduk mu kendimize. Düşünsenize ortada sıkışıklığa neden olan araçlar eskisi kadar yok. Gökyüzüne karbonmonoksit salgılayan ve ozon tabakasının deliğinin büyümesine sebep olan egzozlar , fabrika bacaları yok. Çöplerin yanlarına asılan ekmek ve pide poşetleri yok , ter kokusunu bastırmak için sürekli vücuda sıkılan deodorantlar eskisi kadar kullanılmıyor. Yemek yemeden önce ve yedikten sonra eller sürekli yıkanıyor. Doğada son zamanlarda hiç olmadığı kadar börtü , böcekler var. Kuşlar , köpekler , kediler dilediği gibi eğlenebiliyorlar. Şölenler eşliğinde kutlanan sofraları yok , Her gün farklı elbise ile caka satmak uğruna bindiği arabayı , yaşadığı evi, çalıştığı işyerini gözler önüne sermek yok. Zenginin fakirden bir farkının olmadığı, her şeyin değerinin anlaşıldığı kısacası İSRAFIN OLMADIĞI. Dini açıdan iyice bakılması ve ona göre kendimize çeki düzen verilmesi gereken yeni bir dünyaya MERHABA...