Erdoğan KAHYA


Ne olacak bizim halimiz?


Sabah büroda yerel gazeteleri okuyorum. Tam “ İç açıcı bir şeyler yok” diye içimden geçiriyorum bizim Ahmet Dökdök girdi içeriye…

“Her şey üst üste geliyor” diye başladı söze ve anlaşıldı ki, bir şeylere kızmış. Devam etti;

Sabah sabah, evde tüp bitmiş, sipariş verdik. Bayi 119 lira deyince şaşkına döndüm. Sokağa çıktım benzin 7 liraya çıkmış… Ne olacak bizim bu halimiz?

Sözü ben aldım.

 

Seninki de kızılacak şey mi, anlatayım da dinle diye yanıt verdim.

 

Akşam eve gittim. İnternet üzerinden (Hepsiburada.com) satın aldığım gece lambası kargodan gelmiş. Paketi açtım, içindeki paramparça. Sabah erkenden kargo şirketine gittim. Paket içindeki ürünün kırıldığını söyleyip iade etmek istediğimi belirttim. Görevli bayan “Firmadan kod aldınız mı?” diye sordu. Almadığımı söyledim, telefon edip ürünün kırıldığını belirterek kod istemem gerektiğini anlattı. 850 ile başlayan telefonu aradım. Karşıma ilk çıkan sanal sekter, uzun süren sorgusunun ardından beni müşteri temsilcisine aktaracağını söyleyerek ayrıldı. Daha sonra bir elektronik ses daha, beni en kısa sürede müşteri temsilcisine bağlayacağını, ancak benden önce 15 kişinin sırada olduğunun belirtti. İnat ettim bekledim. Telefonun diğer ucunda hafif bir müzik çalıyor, ben de kargo firmasının içinde volta atarak tam tamına 17 dakika bekledim.

 

Karşıma çıkan müşteri temsilcisi adımla hitabederek nasıl yardımcı olabileceğini sordu. Ben de konuyu anlattım Sipariş numarasını istedi. Elimdeki yırtık kargo paketine baktım, birkaç numara var ama sipariş numarası diye bir bölüm yok. Kargo görevlilerine sordum onlar da bilemedi. Karşımdakine bu numaranın nerede yazdığını sordum. Hepsi Burada sitesine girip verdiğim siparişlere bakarak oradaki numarayı kendisine söylememi istedi. “Kardeşim bak kızmıyorum, ben kargo şirketindeyim ve elimde kargo paketi telefonda sizinle konuşuyorum. Adımı biliyorsunuz, telefon numaramı da sisteme girip sipariş numarasını neden siz almıyorsunuz, ben nereden bileceğim, ezberimde mi tutacağım” diye sitemlerimi sıraladım ama ne fayda, “bilgisayarınızı açın sitemize girin, siparişlerim bölümünden numarası alın” demeye devam ediyor.

 

Kapattım telefonu, ayıplı paketi de çöp kutusuna atıp oradan ayrıldım…

 

Belki sizlerin de başına böyle olaylar geliyor. Ne yapmalıyım dersiniz?

3 kuruşluk mal için şimdi gidip, avukata vekalet verip mahkemeye mi başvurayım, yoksa çağdaş bir uygulama olan internet üzerinden satış hevesimi mi sonlandıralım?

 

***

 

Benim asıl merak ettiğim, yapmaya çalıştığımız her işe bir hile, bir sahtecilik, bir uyanıklık ekleriz. Bürokrasi Devlette deriz ama, her alanda iliklerimize kadar işleyen bürokrasiyi görmezden geliriz.

 

Malı satan parayı da cebine koyduğu gibi neden satış sonrası hizmeti düşünmez, neden her aldığımız malda vatandaş olarak kazık yeriz? Neden Türk Ulusu olarak hile-hurda naturamıza işlemiştir. Sahtecilik bizde, dolandırıcılık bizde, hileli, tağşiş, imitasyon mal satışı bizde. Neden kırmızı bibere kiremit tozu, haşhaşa nohut ezmesi, sucuğa tırnaklı hayvan eti, ya da et yerine nişasta, tavuk derisi koyarız. Sarma sigarasının içinden tahta tozu, küf, böcek çıkar; Küflü kaşardan eritme peynir üretir. Kaşar peynirine soya yağı ve margarin katarız. Ufalanmış peynir jel ile birleştirilip yeniden kalıp peynir yaparız. Bal’a Nişasta, şekerkamışı, akçaağaç, darı ve mahua bitkilerinin çiçekleri, şeker pekmezi, hidrol, parafin katarak millete yediririz, düşük nem içeren ballara su ekler, çok para kazanmak uğruna zehirli metil alkolden rakı üretip yerli yabancı tanımadan gencecik çocukların ölümüne yol açarız?

Neden? Neden?

 

Adeta terörden farkı olmayan gıda terörü İnsanların sağlığını hiçe sayıyor. Acaba bu işlere bu kadar çok hile karıştıran, ‘müşterisine malı sattıktan sonra ne halin varsa gör’ diyen başka bir ülke var mıdır diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

antalyabugun.com